Share This:

Estetik Kuramı ve Mobilyada Albeni

Prof.Dr. İlker Usta
HÜ. Ağaçişleri Endüstri Mühendisliği
iusta@hacettepe.edu.tr

Özet

Bu yazı; 20-24 Mayıs 2007 tarihleri arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde Wyoming eyaletinin Jackson Lake şehrinde düzenlenen 38 IRG Yıllık Toplantısı’nda “Bölüm 3: Kimyasal Ahşap Koruma” oturumu bünyesinde özel olarak işlenen “Ahşabın Korunmasında Üst Yüzey Uygulamaları ve Estetik” konulu “Özel Oturum” için Usta (2007) tarafından hazırlanmış öznel sunumun bir parçasıdır. Bazı düzenlemelerin ve eklemelerin ardından Türkçeleştirilerek yeniden takdim edilen bu yazıda, felsefenin bir dalı olarak estetik kuramı tanıtılarak güzel olgusu kapsamında estetik kuramının tarihsel gelişim süreci özetlenmiş ve tasarımda estetik değer ile renk ve rengin estetik bakımdan etkisi ile mobilyada albeni olgusu açıklanmıştır.

Theory Of Aesthetics And Charm In Furniture

Summary

This paper is a part of the article composed by Usta (2007). The original article was a subjective presentation prepared for the 38th Annual Meeting of IRG (20-24 May, 2007, Jackson Lake, Wyoming, USA), to be presented during the “Special Conference” on “upper surface applications in the preservation of wooden materials and aesthetics” which was specially discussed in “Section 3: Chemical Protection of Wood”. This part of the original article has been revised. In this paper, a brief information was given on the theory of aesthetics as a branch of philosophy, historical progress of the aesthetics theory was summarized within the context of the term “beautiful”, and aesthetic values as well as the color and aesthetic effects of color in preparing the designs and also charm in furniture were explained.

Estetik

Her ne kadar kavramsal olarak karmaşık gibi gözükse de güzel ve estetik olguları esasen biri diğerini pekiştiren ve dolayısıyla birbiriyle yakından ilişkili bir nicelik tanımlamasıdır. M.L (1992a; 1992b)’de açıklandığı üzere, güzellik bilimi ilk olarak Baumgarten (1714-1762) tarafından “estetik” adı altında felsefenin öteki dallarından ayrılarak özgünce tanımlanmıştır. Buna göre; duyulardan gelen bilginin bilimi biçimde tanımlanan estetik “güzel” ve “güzellik” olgusunu inceler. Burada mevzu bahis edilen “güzellik”, güzel olanın niteliğidir ve görme-işitme duyuları aracığıyla hoşa giden (hayranlık uyandıran) biçim ve ölçülerin meydana getirdiği ahenkli bütündür. Bu çerçevede, “güzellik nedir ?” ve “güzellik bizden bağımsız olarak mı vardır, yoksa sadece zihnimizde oluşan bir şey midir ?” gibi belirgin sorular ile güzel ve güzellik kavramları çok eski çağlardan beri tüm filozofların ilgilendiği temel seçkisel konulardan biri olmuştur. Öyle ki; idealist filozoflarla gerçekçi filozofların iyi ve doğru karşısındaki temel anlayış farkları güzel karşısında da sürmüştür.

M.L (1992a; 1992b)’de açıklandığı üzere, M.Ö. 850 yıllarında yaşayan Homeros için her türlü güzelin kaynağı tabiattır. M.Ö. 500 yıllarında yaşayan Pytagoras ise evren doktrinini iki önermede özetler: “varolan her şeyi meydana getiren sayılardır” ve “uyum, çokluğun birliği ve düzensiz olanın düzenlenmesidir”. Eflatun (M.Ö. 428-347) estetiği, bir güzel metafiziğidir. Eflatun’a göre, güzellik; bu dünyadan daha yetkin ve gerçek bir dünyada (yani kavranılır dünyada) düşüncemizden bağımsız olarak vardır. Bu bağlamda; sanat nesneleri, tabiatın basit taklitleri değil fakat erden ideasına yakın saydığı güzellik ideasının dile getirilmesidir. Aristoteles (M.Ö. 384-322) güzeli yararlıya indirger. Onun estetiği bir sanatlar sistemidir ve sanatı pratiğe götüren bir teknikler doktrinidir. Platinos (M.Ö. 270-205) biçimler estetiğinin yerine, göz kamaştırıcılığın estetiğini getirdi ve güzelliğin doğrulukla birleştiğini işledi. Alberti (1404-1472) 15. yüzyıl klasisizmin bir öncüsü olarak, estetik tarihinde önemli bir gelişmeyi belirler. Güzeli “zarar vermeden bir eksiltme veya ekleme yapamayacağımız şey” diye tanımlayarak yetkin kavramına yaklaşır. Ona göre; her sanat, ereğini kendi içinde taşır ve dolayısıyla sanat bağımsız bir doktrin içinde oluşur. Leibniz (1646-1716)’in estetiği ise, bütünüyle anlıkçıdır. Ona göre, yetkinlik bilgiyi şart koşar. Baumgarten ilk olarak Leibniz felsefesinin özgüsel içeriğini ortaya çıkardı. Bu bağlamda, Leibniz ilk estetikçidir. Kant (1724-1804) 1790 yılında yayımlanan “Salt Aklın Eleştiriği” adlı kitabında nedenselliğin güzel kavramı için bir dayanak olmadığını, bu yüzden erekliğe başvurmamız gerektiğini söyler. Kant’a göre, güzellik; dışımızda değil “hayal gücüyle idrak arasındaki uyuşmada”, “kavramlara ihtiyaç kalmadan herkesin hoşuna gidende” ve “sonsuz ereklikte” mevcuttur. Bu nedenle, estetik duygu; duyulardan bağımsız, tümel ve zorunludur. Schiller (1759-1805) 1795 yılında yayımlanan “İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine Mektuplar” adlı eserinde, Kant estetiğini bütünler ve güzel için şu tanımı verir: “güzel; görünüşteki özgürlüktür, zihinle uygunluk durumunda olan tabiattır”. Hegel (1770-1831) için sanat, insan düşüncesinde biçim kazanan ideanın duyularla kavranacak nitelikte ortaya konması ve cisimleşmesidir. Taine (1828-1893) için dogmacılığın yerini tarihi yöntem alır. Bu nedenle; Taine, sanattan söz ederken şöyle yazar: “sanatı natüralist bir gözle ve yöntemli bir biçimde inceleyeceğiz ve bir lirik deyişe değil, bir yasaya ulaşmayı deneyeceğiz”. Guyau (1854-1888), güzeli “zihin ve iradenin ürünü olduğu ölçüde daha karmaşık ve daha bilinçli olan bir boşluk” olarak değerlendirir. Schopenhauer (1788-1860) için sanat, büyü gibi etki gösteren ve istemi uyutan gerçek bir dönüştür. Valery (1871-1945), sanatın kaynağını duyuda arar ve güzeli “bir değişimin imkansızlığı duygusu” olarak tanımlar. Alain (1868-1951) tarafından ortaya konan Alain doktrini, bir estetikten çok, bir sanatlar sistemidir.

M.L (1992a; 1992b)’de bahsedildiği gibi; çağımız bir “güzel gerçekçiliği” (başka bir deyişle tabiat ve toplum denen somut gerçekliklerin anlatımı olarak ve idealin gerçeğe sürekli şekilde dönüşmesi olarak anlaşılan sanat) ile bir “güzel idealizmini” (başka bir deyişle soyut sanat, yani figüratif olamayan sanat) bir arada sürdürmektedir. Böylelikle, çağdaş estetik; sadece filozofların etkisinde kalmış bir doktrinler estetiği olmaya değil, daha çok araştırıcıların ve teknik adamların yürüttüğü öznel içeriğe sahip deneysel bir estetik olarak öne çıkmaktadır.

Güzel Olgusu ve Estetik Kavramı

Bir eşyanın (ya da herhangi bir yapıtın) öncelikle “güzel mi ?” ve/veya özellikle “estetik mi ?” olduğu hakkında geçmişten günümüze değin ileri sürülen görüşlere bakıldığında, insanların bu konuda hem fikir olduğu pek söylenemez. Bu nedenle, herhangi bir nesnenin “güzel mi ?” veya “estetik mi ?” olduğu durumu ile ilgili olarak sorulan sorulara verilen cevaplar ile “güzel olarak kanıksanmış olan bir nesnenin aynı zamanda estetik değer taşıyıp taşımadığı” konusu daima tartışılmaya açık özgün bir nicelik içerir. Gürel (2006) (http://www.sadabat.net/makale/estetikidogruanlamak.htm) “Estetik’i Doğru Anlama Üzerine” başlıklı internet üzerinden erişimli makalesinde, estetik sözcüğünün çoğu kez güzel ile eş anlamlı olarak kullanılması sebebiyle günlük kullanımda neredeyse güzellik ve yakışmışlık kavramları ile eşanlamlı bir hale geldiğini vurgulayarak, bu durumun gerçekteki estetik olgusuna yanlış bir anlam yüklediğini ifade etmiştir. Çünkü, estetik; bilimsel bir disiplin olarak ele alındığında, hem daha farklı bir içeriğe sahiptir, hem de daha geniş özümsel bir alanı kapsamaktadır. Öyle ki, Timuçin (2000) tarafından açıklandığı gibi; estetik, 19 yüzyılın başlarından itibaren felsefenin kanatları altından kurtulup diğer bilimler gibi konusu ve yöntemleri belirgin bir bilim dalı olmaya çalışmaktadır.

Estetik ve Güzel kavramları ile estetik olgusunun gelişim süreci M.L (1992a; 1992b)’de tanıtılmıştır. Buna göre, yaygın olarak güzeli inceleyen bir felsefe dalı olan estetik; Yunanca “aisthesis” ya da “aisthanesthai” sözünden gelir. Kelime kökü bakımından estetik sözcüğü irdelendiğinde, estetik olgusunun esasen sadece duyarlık ve algının incelenmesini akla getiren bir algılama biçimi olduğu muhakkaktır. Bu kapsamda, özellikle 18. yüzyılın ikinci yarısından sonra estetik kuramının, beğeni yargısı (özellikle güzel karşısındaki beğeni yargısı) ile ilgili olan meseleleri ele aldığı görülmektedir. Biçimindeki ahenk ve ölçülerindeki dengeyle estetik bir hayranlık uyandırarak hoşa giden şey (başka bir deyişle, arzu edilen beklenene uygun düşerek başarı fikri uyandıran ve memnun eden şey) “güzel” olarak tanımlandığından, filozoflar için “estetik” olgusu “güzel” duygusu ile ilgilidir. Bu noktada, ahlakta “iyi” kavramı ve mantıkta “doğru” kavramı neyse, estetikte “güzel” odur. Kant’a göre, estetik; yapıtın ve/veya eşyanın biçimini haz duyabilecek şekilde ele alan bir yargı olduğundan, estetik kuramı her türlü “güzel bilimi” anlamına gelmekte ve genel olarak sanat üzerindeki bütün felsefi düşünceleri kapsamaktadır. Bununla birlikte, Tunalı (1989)’nın açıkladığı gibi; Baumgarten (1714-1762), Kant (1724-1804) ve Hegel (1770-1831) tarafından ortaya konan geleneksel estetik kuramı, araştırma alanını özellikle güzellikte ya da sanatta bulduğundan, estetik olgusu “güzellik” veya “sanat” felsefesi olarak belirlenmiştir. Bu bağlamda, geleneksel estetik kuramında; doğa ve teknik güzelliği “bağımlı güzellik” olarak tanımlanırken, sanat güzelliği “özgür güzellik” olarak adlandırılmış ve sanat yalnızca güzel sanatlar kavramı içerisinde değerlendirilmiştir. Burada mevzu bahis edilen “teknik” terimi, insanın doğa içinde varolmasının aracıdır. Bu çerçevede, insanın kendi gereksinimlerini karşılama yolu olan teknik; insanın kendi gereksinimleri bakımından doğada yaptığı bir reformdur. Başka bir söyleyişle, Sevinçli (1998)’in bahsettiği gibi sanat, daha önce olmayan yeni bir ürünün ortaya konulmasıdır, teknik ise bilim ile özdeştir ve mevcut bir olgunun değişik biçimlerde (özel deneysel yöntemler kullanılarak) sınanıp ortaya çıkartılmasıdır. Bu noktada, kuşkulu bir etkinlik olarak bilim her ne kadar varlığını ve yönetimini meşrulaştıran referans noktalarını kendi etkinlik alanı içerisinde barındırsa da, bilimi denetleyecek bir düşünce disiplinine ihtiyaç vardır: Felsefe. Bu bağlamda, felsefenin bilime yapabileceği büyük katkılar vardır. Öyle ki; felsefi yaklaşım olmaksızın bilimsel gelişmeler anlaşılamaz ve felsefenin kılavuzluğunda ki bilim, toplumla ve doğayla çatışkıya düşmez.

Estetik Kuramının Gelişim Süreci

M.L (1992b)’de açıklandığı üzere, kendine özgü bir öğretisi olmadığı için, estetik yöntemi çeşitli aşamalardan geçerek komşu bilimlerin yönteminden devşirilmiştir. İlkin psiko-fizik yöntemi benimsendiğinden ortaya fizik bir estetik çıkarılmıştır. Bu, filozofların yukarıdan estetiğine göre, aşağıdan bir estetiktir. Bu akımın ilk temsilcisi olan Fecher (1801-1887) deneysel yöntemleri güzel bilimine uyguladı. Wundt (1832-1920), Kulpe (1862-1915) ve Ziehen (1862-1950) deneysel bir yöntem görüşünü geliştirdiler. Bu görüş, daha sonra Basch (1863-1944)’ın empati teorisi ile sonuçlanan psikolojik bir estetik şeklini aldı. 1910’da Baldwin (1861-1934) genetik yöntemini açıklarken, Husserl (1859-1938) ve çömezlerinin fenomonolojik yöntemi Gerger (1891-1952) tarafından ortaya kondu. Psikanalitik yöntemi sanata uygulayan Baudodin, bunu 1929 yılında “Sanatın Psikanalizi” adlı kitabında açıkladı. Sanatın yalnız bireysel şartlara değil, somut toplum şartlarına da bağlı olduğunu söyleyen sosyoloji yöntemi ise Durkheim (1858-1917) ve Lalo (1877-1954) tarafından işlendi. Günümüzdeki anlamıyla estetik kelimesi, ilk olarak Baumgarten (1714-1762)’in 1755 yılında yayımlanan “Aesthetica” adlı kitabında bahsedilmiştir.

Tasarımda Estetik Değer: Albeni

Sanat değeri taşısın ya da taşımasın herhangi bir eşyanın görsel biçimindeki uyum ve boyutsal ölçülerindeki denge ile kişiler üzerinde bireysel anlamda bir beğeni uyandırması durumu güzellik olgusu kapsamında değerlendirilirken, bunun hakkında herkesin tamamen veya çoğunluk itibariyle benzeşik duygu ve düşünceler içerisinde olması hali ise estetik olgusu çerçevesinde tanımlanır. Bu bağlamda; güzellik olgusu bireysel, estetik olgusu kitlesel bir nicelik taşır. Güzellik olgusu bütünüyle bireysel algılamaya bağlı olduğundan aynı eşyanın albeni değeri kişisel olarak değişkenlikler gösterirken, herkesin aynı eşya hakkında eşdeş kanaatte bulunması sebebiyle estetik olgusu bir kitlenin ortak değeri durumundadır. Bu açıdan bakıldığında, bir dereceye kadar güzel sayılabilen mevcut görselliği korumak veya bunu daha da geliştirmek için uygulanan yöntemler ve/veya yapılan hazırlıklar estetik uygulamalar/işlemler olarak tanımlanır ve halihazırda bulunan veyahut öngörülen yapıtın/eşyanın albeni düzeyinin arttırılması amacıyla gerçekleştirilir.

Usta ve Güray (1998a)’a göre; insanların çalışma, oturma, dinlenme, yemek yeme, eşyalarını depolama, eşyalarını sergileme ve bunun gibi daha pek çok sosyal ve kültürel gereksinimlerini kolaylıkla gerçekleştirebilmelerini sağlamak üzere gerekli tüm işlevsel özelliklerde tasarlanarak ahşap ve/veya türevleri ile diğer malzemelerden üretilen mobilya ve benzeri eşyalar için güzellik ve estetik ayrı bir öneme sahiptir. Bu kapsamda; antropometri, ergonomi, psikoloji, sosyoloji ve felsefe gibi insanı ve davranışlarını inceleyen değişik disiplinlerden gelen öznel bilgileri kullanarak tasarlanması öngörülen eşya hakkındaki soyut düşünceyi kağıda çizerek betimlenmeye hazır bir taslak haline getirmeye çalışan tasarımcı, bu eşyanın bireyler üzerinde oluşturacağı olası muhtemel görsel ve ruhsal etkileri bakımından eleştirisini (kim tarafından, nerede ve nasıl kullanılacağı ile ilgili seçkisel kıstaslara göre) ayrıca yaparak albeni performansını arttırıcı bir pekiştirme çabası ile eşyaya uygun düşecek ideal rengi veya mümkün olan alternatif renkleri titizlikle belirler.

Tasarım süreci içerisinde mutlak surette gerçekleştirilen söz konusu bu etkinlik, mühendislik ve işletme uygulamaları sonrasında nihai bir ürün haline getirilecek olan ahşap eşyanın hemen herkes tarafından beğenilir kılınması için yapılır. Buradaki temel belirteç, ahşap eşyanın güzel ve/veya estetik görselliğini öne çıkartması sebebiyle, elbette renktir. Bu bağlamda, ahşap eşyanın üretildiği ağaç malzemenin doğal renginin albeni değerinin yüksek olması halinde bunun aynen korunmasını sağlamak üzere yüzeyler şeffaf vernikleme ile korunurken, mevcut doğal rengin aşırı derecede koyu olması veya tonunun yeterli düzeyde beğenilir bir nitelikte bulunmaması halinde bu rengin bir veya birkaç ton ağartılarak beğenilir seviyeye getirilmesi amacıyla ağaç malzeme yüzeyleri vernikleme öncesinde değişik kimyasal maddelerle renk açma işlemine tabi tutulabilir. Gerçekleştirilmesi söz konusu edilen bu renk açma işlemi dahi, hiç şüphesiz mevcut ahşap eşyanın güzel ve/veya estetik olarak öne çıkartılması için yapılır. Bir eşyanın güzel ve/veya estetik betimlemesinde bu denli yönlendirici bir unsur durumunda olan renk, yaşantımızda oldukça önemli bir yer tutmaktadır.

Renk: Estetik Açıdan Rengin Etkisi

Teorik olarak bakıldığında, renk; doğal ışık kaynağı olan güneşin 400-700 mm arasındaki dalga boylarına sahip gözle görülen ışığının cisim(ler) yüzeyine çarptıklarında yüzey tarafından emilen ve geriye yansıtılan bölümlerince belirlenen bir olgudur (Babbitt & Birren, 1967). Buna göre, görülebilir ışık kendi öznel yapısına ve/veya cisim(ler) tarafından yayılma şekline bağlı olarak, göz aracılığıyla duyusal biçimde kavranarak beyinde niceliksel içeriği soyutlanmış somut bir renk olarak anlam kazanır (Allen, 1937). Bu bağlamda, bir cismin yüzeyine çarpan görülebilir ışığın bir miktarının yüzey tarafından emilirek tutulması ve geriye kalan kısmının ise bırakılarak yansıtılması sonucunda, salıverilen soyutsal ışık kümesi gözle algılandıktan sonra beyinde yorumlanır ve nitelenmiş bir renk olarak yargılanıp tanımlanır (Martin, 1991).

Görülebilir ışığın cisim üzerindeki saçılımı neticesinde ortaya çıkan renk(ler), insanlar üzerinde uzun yıllar boyunca inanılmaz sonuçlar veren bir terapi aracı olarak bile kullanılmış ve görülebilir renkli ışınların insanın sadece fiziksel değil aynı zamanda akli ve ruhi durumları üzerinde de etkili olduğu belirlenmiştir (Gimbel, 1994). Bu açıdan bakıldığında, günümüzün önemli araştırmacılarından biri olan Theo Gimbel (International Association of Colour kurucusu ve Hygeia Colour Therapy Method geliştiricisi), renklerin insanları nasıl etkilediğini incelemiş ve bunların insan psikolojisine nasıl yardımcı olabileceğini açıklamıştır. Bu bağlamda, bugün pek çok meslekte ve iş alanında renk oldukça geçerli bir etki olarak görülmektedir. Öyle ki; güzel sanatlar (özellikle iç mimari-dekorasyon ve grafik/resim dalları) çerçevesinde betimlenerek bilim-teknik kurgusu yapılmış ve endüstriyel bir ürün haline getirilerek ihtiyaçlarımıza cevap veren her türlü araç-gereç-eşya tasarımında, renk can alıcı bir noktadadır (Wright, 1998). İnsan fizyolojisinin gereği olarak; yaşanılan ortamdaki havanın temiz, ortam ısısının uygun düzeyde bulunması, insanın sağlıklı ve verimli bir şekilde yaşamasına doğrudan etki eder. Bunun yanı sıra, insan üzerine etki eden önemli bir diğer faktör de insanın içinde bulunduğu mekanın rengi ve buradaki eşyaların renkliliğidir. Doğayı süsleyen ve dolayısıyla biz insanları bezeyen temel öğelerin başında renk(ler) geldiği için, içinde bulunulan mekandaki eşyaların renkliliği ve bunun birey tarafından algılanma oranı, psikolojik insan davranışı açısından oldukça önemlidir. Yağmur sonrası oluşan gökkuşağının renkleri nasıl içimizi kıpırdatıyorsa, yaşadığımız mekanların, kullandığımız eşyaların, giydiğimiz elbiselerin ve yediğimiz meyvelerin renkleri de bize öylesine yaşama sevinci aşılamaktadır (Usta ve Güray, 1998b).

Neufert (1979) tarafından açıklandığı gibi; renkler, insan üzerine tesir eden, neşe veya can sıkıntısı, aktiflik veya pasiflik yaratan kuvvetlerdir. Büroları, okulları veya işyerlerini renklendirme verimi arttırır veya düşürür. Renklerin insan üzerindeki etkileri doğrudan doğruya kendi psikolojik tesirleridir. Bu bağlamda, görsel anlamda mekan genişletmede ve daraltmakta mekanın insanlara tesirini dolaylı yollardan baskılı veya serbest yapmak gerektiğinde şüphesiz renklerin itici kuvveti göreceli olarak öne çıkar. En fazla itici kuvveti olan renk turuncudur. Bunu; sarı, kırmızı, yeşil ve erguvan rengi takip eder. Buna karşın en az itici kuvveti olan renkler; mavi, yeşil-mavi ve mordur. İtici kuvveti yüksek olan renkler bir mekanda küçük yüzeyler için, itici kuvveti zayıf olan renkler ise büyük yüzeyler için uygundur. Bu çerçevede, itici kuvveti yüksek renkler sıcak renklerdir ve aktif, heyecan verici, teşvik edici etkisi uyandırırlar. İtici kuvveti zayıf olan renkler ise soğuk renklerdir ve pasif, sakinleştirici, içe dönüklük tesiri yaparlar. Buna göre, renklerin tesiri; renklerin aydınlığına ve tesir ettiği mekana bağlıdır. Örneğin; sıcak ve açık renkler: yukarıdan teşvik edici, yandan ısıtıcı ve yakınlaştırıcı, aşağıdan hafifletici ve kaldırıcı tesiri yaparken, sıcak ve koyu renkler: yukarıdan vakur ve ağırbaşlı, yandan etrafı çevrili, aşağıdan emniyet ve güven tesiri yapar. Soğuk ve açık renkler: yukarıdan aydınlatıcı ve dinlendirici, yandan genişlik ve enginlik hissi uyandırıcı, aşağıdan üzerinde yürümek için düzlük tesiri yaparken, soğuk ve koyu renkler: yukarıdan tehdit edici, yandan soğuk ve kederli, aşağıdan şikayet edici ve aşağıya çekici tesiri yapar.

Bu açıklamaların ışığında, ağaç işleri endüstrisi ve mobilya sektörü açısından renk konusu ele alınacak olursa, yaşantımızda bu denli önemli yeri olan renkleri iç mimari ile dekorasyon uygulamalarında ve ahşap eşya ile mobilya üretiminde doğru bir şekilde kullanabilmek için, rengin insan üzerindeki ruhsal ve görsel etkilerini iyi anlamak ve doğru değerlendirmek gerekir. Çünkü, Payne (1961)’in de vurguladığı gibi, mobilya kalitesinde renk (hem mobilyanın tüketici tarafından satın alınması sırasında, hem de mobilyanın öngörülen mekandaki kullanılma sürecinde) oldukça önemli bir değerlendirme kriteri olarak öne çıkmaktadır.

Ahşap: Güzel ve Estetik Bir Yapıt

Ahşap, anatomik yapısı gereği doğasında içerdiği dokusal unsurlar ve farklı renkler nedeniyle oldukça güzeldir ve insanlar üzerinde psikolojik bir rahatlama etkisi uyandırır. Bozkurt (1986) tarafından yapılan araştırmalara göre, ağaç malzeme (ahşap); anatomik özelliği dolayısıyla, neredeyse beyazdan siyaha kadar bütün renk farklılıklarını yapısında içeren nadir doğal varlıklardan birisidir. Öyle ki; tekerlek şeklindeki enine kesitine bakıldığında, diri odunun çoğunlukla açık, öz odununun ise koyu renkte olduğu görülür. Bu bağlamda, özodunu esas itibariyle kahverenginin değişik tonlarında bulunurken, diri odun ise özodununa göre daima daha açık renkte bulunur. Buna ilaveten bütün ağaç türlerinin anatomik yapısında bulunan ilkbahar odunu ile yaz odunu, öz ışını dokusu ile çevresindeki odun dokuları arasında da oldukça belirgin veya kısmen daha düşük renk farklılıkları mevcuttur. Ahşap eşyanın görselliği açısından buna bakıldığında, Şanıvar (1978)’ın belirttiği gibi, birçok ağaç türünün doğal renginin çok ilgi çekici olması sebebiyle, ahşaptan yapılmış eşya(lar) ve mobilya ile ahşap dekorasyon elemanları değişik üst yüzey işlemlerine tabi tutularak veya yüzeylerine cila sürülerek ahşabın sahip olduğu kendine özgü mevcut doğal rengi özellikle muhafaza edilmeye çalışılır.

Ahşap doğal halde (ve renk açma ile renklendirme ve cilalama gibi üst yüzey işlemleri uygulanmış halde) adeta bir sanat eseri (veya sanat yapıtı) biçiminde betimlenebilir. Nasıl ki bir sanat eseri; içerikle biçimden örülmüş bir bireşim ve bölünmez bir bütünlük içerisindeyse, kendine özgü özelliklerini kendi doğasında barındıran ahşap da başlı başına bir sanat eseri gibidir. Bu açıdan bakıldığında, nasıl ki biçimce zayıf ve çirkin olan nice eserler başarı kazanamamış, özce anlamsız ve içeriği hiçe sayan eserler de kısa sürede unutulmuş ise, ahşabın görsel albenisinin değerli kılınması için hem malzeme olarak mevcut içeriğinin ne olduğunun hem de olası muhtemel bir eşya üretimi kapsamında öngörülen tasarımdaki biçimsel durumunun (veya taslak halindeki duruşunun) birbirini tamamlayan iki unsur olarak birlikte ele alınıp değerlendirilmesi gereklidir. Hiç şüphesiz bu etkinlik, ahşabın ve ahşap eşyanın bireylerce estetik bakımdan irdelenmesini sağlayacaktır.

Ahşap, estetik öbekleri doğal olarak özümsemiş bir varlık durumunda olduğundan, bireyler olarak bizler onun bu özelliğini “albeni performansı” ile sınarız ve değerlendiririz. Ahşabın albenisi, tüm ağaç türleri itibariyle genel olarak, yüksek olmakla birlikte, bazen ahşapta bulunan üstün nitelikleri ya da ahşabın olumlu yanlarını görmezlikten gelme gibi bir tutum ve davranış içerisinde olunması suretiyle insanlar tarafından yeteri kadar fark edilememektedir. Bunda hiç şüphesiz bireysel yaklaşım farklılarının önemi vardır. Çünkü toplumu oluşturan bireylerin bir konu üzerindeki fikirleri güdülenmediği müddetçe bireysel olarak farklılıklar taşıyacağı için ve güdülenmemiş her bireyin düşüncesi kendine özgü olduğundan, sınanan herhangi bir şey hakkında kimileri aşırı derecede övmeyi benimserken, bazıları iyice batırmayı öngörebilir veyahut bir kısmı hiç suya sabuna dokunmadan yuvarlak sözlerle geçiştirme yönünde bir eğilim içersinde bulunabilir. Bu nedenle, ahşabın tanıtılması konusu, belli nesnel ölçütlerin ışığında en üst seviyedeki olgunluk dâhilinde gerçekleştirilmek durumundadır.

Ahşabın beğenilmesi noktasında, kendine özgü doku ve desen özellikleri belirgin bir biçimde yüzeyinde görünen doğal haldeki ahşabın (kişi üzerinde duygusal olarak katıksız bir güzel algısı uyandırması ve estetik değeri çağrıştırması sebebiyle) birey tarafından hemen ilk bakışta albenisi yüksek bir malzeme olarak değerlendirildiği, buna karşın yapısal özellikleri nedeniyle tekdüze veyahut yeknesak bir yüzey görüntüsü içeren (hatta soluk veya donuk bir renklilik özelliğine sahip olan) ahşabın albenisinin (kişi üzerinde göreceli olarak herhangi bir duygusal etki uyandırmamamsı nedeniyle) birey tarafından albeniden yoksun veya albenisi önemsenmeyecek kadar düşük bir seviyede görüldüğü söylenebilir.

Bireyler tarafından doğal haldeki ahşabın genel olarak sıcak bir malzeme olduğunun dile getirilmesi, kişi üzerinde uyandırdığı duygusal etkinin bireysel algılanış şiddetinin kişiden kişiye değişkenlik göstermesine karşın, ahşabın tüm herkesce benzer nicelikte görülüp değerlendirilen ortak bir sahiplenmenin yansıması dahilinde dost bir malzeme olarak görüldüğünün önemli bir göstergesi biçiminde yorumlanabilir. Dolayısıyla, albenisi yüksek ahşap, birey tarafından sıcak bir malzeme olarak varsayılırken, albenisi bariz bir şekilde düşük olan ahşap ise duygusal olarak birey üzerinde herhangi bir sıcaklık hissi uyandırmayacaktır. Bu durumdaki ahşabın görsel etkisini öne çıkarabilmek için, değişik özel üst yüzey işlemleri ahşaba uygulanarak ahşabın görsel albenisi iyileştirilebilir ve herkesce beğenilir bir seviyeye ulaştırılabilir.

Ahşabın albenisini arttırmak amacıyla yapılan çok sayıda üst yüzey uygulamaları mevcuttur. Bununla ilgili örnek çalışmalara değişik kaynaklardan ulaşılabilir. Örneğin; Şanıvar (1978); Kurtoğlu (2000); Sönmez (2000); Söğütlü ve Sönmez (2006).

Ahşapta albeniyi arttırmaya yönelik olmak üzere günümüzde geliştirilmiş pek çok özel uygulama bulunmakla birlikte, bunların toplumu oluşturan bireylerin bilgisine sunulmaması halinde herhangi bir kıymeti yoktur. Ahşabı yeniden keşfetmenin zamanı artık geldiğine göre, doğal bir varlık olan ahşaptan en yüksek düzeyde faydalanmak için, günlük yaşamdaki mevcudiyetinin ivedilikle etkinleştirilmesi konusu üzerinde mutlaka durulmalıdır. Bunun için yapılması gerekli birincil eylem, ahşabın tanıtılması yönünde olmalıdır. Bu bağlamda, ahşabın toplum tarafından kanıksanmasını ve günlük yaşamın değişik alanlarında etkin bir biçimde kullanımının yaygınlaştırılmasını veya olası muhtemel yerlerde ahşap malzeme ile ahşap içerikli eşyaların özellikle tercih edilmesini sağlamak için gerçekleştirilmesi öngörülen bütün sanatsal ve bilimsel çabalar felsefi yaklaşım dâhilinde (ve felsefenin kılavuzluğunda) yapılmalıdır. Böylelikle, ahşabın cazibesini arttırıcı örnek uygulamaların ve ahşaptan yapılmış farklı ürünler ile değişik yapıtların büyük bir övünç içerisinde toplumun huzuruna çıkartılması oldukça yakın bir zamanda mümkün olacaktır.

Her ne kadar, ahşap hakkında yazılmış birçok kitap (içeriği bilimsel ya da teknolojik öbeklerle donatılmış olsun veya olmasın) ahşabın bize bahşettiği muazzam faydayı gözler önüne sermiş ve bilgi dağarcığımıza hiçbir zaman izleri kaybolmayacak pekiştirmeleri yapmış olsa da, gizemli bir dünyanın gizil bir varlığı olan ahşap hakkında bilinmeyen daha o kadar çok şeyin var olduğu muhakkaktır. Ahşabı tanıyıp anlayabilmek için onun görsel formasyonunun ötesine ulaşıp bakmak gerekir. Bu bir gökkuşağını geçmek kadar imkânsız bir soyutsal betimleme ve oldukça güç bir erişim olarak algılansa bile, insanlık için ulaşılamayan bir ufuk hiçbir zaman olmamıştır. Yeter ki, dünya kuruldu kurulalı insanoğlunun daima yanı başında durmuş ve türlü amaçlar doğrultusunda onu kullanmak isteyen insanoğluna her biçimde ve her daim hizmet etmekten asla kendini esirgememiş yegâne bir dost malzeme olan ahşabı yeniden keşfetmeye karar verelim. İnanın ahşap buna değer. Çünkü yaratıcının bizlere takdim ettiği sayısız nice muhteşem varlıktan birisi olan ahşap, tasvir edemeyeceğimiz kadar değerli ve eşsiz bir malzemedir.

5846 sayılı yasa gereği lütfen gerektiği gibi kaynak göstermeden alıntı yapmayınız


 

Yararlanılan Kaynaklar

Allen, A.B. (1937). Colour harmony: Its theory and practice. Warne, London (128 pp.).

Babbitt, E.D., Birren, F. (1967). The principles of light and color: The classic study of the healing power of color. University Books, USA.

Bozkurt, A.Y. (1986). Ağaç teknolojisi. İstanbul Üniversitesi,  Orman Fakültesi Yayını, (Yayın No: 3403/380), Istanbul, (220 s.).

Gimbel, T. (1994). Healing with color and light: Improve your mental, physical, and spiritual health. Simon & Schuster, Inc., New York, (127 pp.).

Gürel, P. (2006). Estetik’i doğru anlama üzerine. (21 Mart 2007 tarihli internet erişimli makale; http://www.sadabat.net/makale/estetikidogruanlamak.htm).

Kurtoğlu, A. (2000). Ağaç malzeme yüzey işlemleri. I: Genel bilgiler. İstanbul Üniversitesi,  Orman Fakültesi Yayını, (Yayın No: 463), İstanbul, (222 s.).

M.L. (1992a). Estetik. Meydan Larousse. Sabah Gazetesi Yayını, 6: 400-401.

M.L. (1992b). Güzel. Meydan Larousse. Sabah Gazetesi Yayını, 8: 270.

Martin, J. (1991). Drawing with colour: An inspirational guide to using creative colour in your drawing. Guild Publishing, London (144 pp.).

Neufert, E. (1979). Bau-Entwurfslehre. Braunschweig, (Yapı Tasarımı Temel Bilgileri, Çeviri; Güven Yayıncılık, Istanbul, 1983, 528 s.)

Payne, H.F. (1967). Organic coating technology. Volume II: Pigments and pigmented coatings. John Wiley, New York, (724 pp.)

Sevinçli, H. (1998). Lisansüstü eğitime giriş sınavı. Barış Yayınevi, Ankara, (350 s.).

Söğütlü, C., Sönmez, A. (2006). Değişik koruyucular ile işlem görmüş bazı yerli ağaçlarda UV ışınlarının renk değiştirici etkisi. Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dergisi, 21 (1): 151-159.

Sönmez, A. (2000). Ağaçişlerinde üst yüzey işlemleri. 1: Hazırlık ve renklendirme. Gazi Üniversitesi, Teknik Eğitim Fakültesi, Çizgi Matbaacılık, Ankara (140 s.).

Şanıvar, N. (1978). Ağaçişleri üst yüzey işlemleri. Milli Eğitim Basımevi, Istanbul (335 s.).

Timuçin, A. (2000). Estetik. Bulut Yayınları, 4. Baskı, Istanbul,  (240 s.).

Tunalı, İ. (1989). Estetik. Remzi Kitabevi, 3. Baskı, Istanbul, (282 s.).

Usta, I., Güray, A. (1998a). Sosyal yaşam alanı mobilyalarının kullanımında etkili olan faktörler ve optimum çözümlemeye yönelik öneriler. Bildiri Kitabı: I. Ulusal Kurum Ev İdaresi Kongresi, 21-23 Ekim 1998, Ankara (s. 251-258).

Usta, I., Güray, A. (1998b). Yükseköğrenim öğrenci yurdunda yaşayan bireylerin mekan ve mobilya rengi tercihleri arasındaki ilişkiler Bildiri Kitabı: I. Ulusal Kurum Ev İdaresi Kongresi, 21-23 Ekim 1998, Ankara (s. 259-264).

Usta, I. (2007). Theory of aesthetics – Charm in furniture and an aesthetic evaluation of bleaching of the natural color of wood through the application of experimental bleaching process. The International Research Group on Wood Protection, IRG/WP 07-30424.

Wright, A. (1998). The beginner’s guide to colour psychology. Colour Affects Ltd., UK (192 pp.).

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir