Share This:

Design Centre 

Adnan SERBEST
Tasarımcı
designer@adnanserbest.com

ÖZET

Bu yazı bir tasarımcının bakış açısıyla mobilya sektörüyle alakalı bugünkü mevcut durum üstüne kreatif anlamda ortaya koyulan tartışmaya açık bir konuyu içermektedir. Mobilya sektöründe durum tespiti yapmak ve gelecek perspektifini ortaya koymak, batının arkasındaki dinamikleri görmek, söz konusu başarıyı besleyen ve ortaya koyan dinamikleri yeniden revize etmekle alakalıdır. Organizasyonel genel yapı kreatif anlamda yeniden tasarlanmalıdır. Kreatif yaratıcılık yani ruh özgür bırakılmalı ve baskı altında olan marka yaratıcılığının önü açılmalıdır. Çünkü bu dünyada da kabul görmüş bir modeldir. Tasarımcının yaratıcı olması ve korkusuzca tasarlayabilmesi ancak bu baskılardan sıyrıldıktan sonra olabilir. Ürün ve hizmet dışında kültür üreten ve yeni yaşam stilleri ortaya koyan mobilya sektörünün büyümesi ve dünya markalarına kendimizi ekleyebilmemiz ancak ve ancak dünya rakiplerinin inovasyon becerilerini örnek almak, düşünce yapılarına odaklanmak ve bu yaratıcı ruhun baskılardan kendini kurtarmasıyla mümkündür.

ABSTRACT

This article covers an argument, which is arguable, with a creative sense and about current situation of furniture industry from the standpoint of a designer. Defining the current situation and future prospective of furniture industry, understanding the dynamics behind the western success are related with the revision of these dynamics which are feeding this success. Organisational general structure should be redesigned on creative sense. Creative ingenuity, in an other saying “the spirit” should be unchained and ristricted brand creativity should be released. Because this is an accepted model all over the world. Designers can design unique and fearless only after saving themselves from this pressure. Becoming a global brand and expanding furniture industry, which is not producing only products and services but also culture and new life styles, can only be ensured by following competitors’ innovation abilities, focusing on their mindsets and saving the spirit from these creative barrier.

Tasarımın Ülkemizdeki Durumu

Bugün imalat sanayisinde sektörel analizler yapan, istatiksel veriler ortaya koyabilen bir ülke olduk. 2000’li yılların başından sonra toparlandık, araştırıyoruz, ölçüyoruz, değerlendirip üstüne analizler yapabiliyoruz. Bu hiç de küçümsenecek bir durum olmadığı gibi oldukça da sevindirici. Artık elimizdeki veriler doğrultusunda son 10 yıldan beri ne olduğumuzun ya da ne olmadığımızın farkındayız ve ona göre konuşuyoruz.

Mobilya sektörü 2000’li yıllardan beri hızla büyüyen bir sektör ve üretimle ihracatını katlaya katlaya büyütmeye devam ediyor. Takdir edilesi olan bu büyüme mobilya sektörünü ciddi anlamda katma değer yaratan belki de imalat sanayisinde cari açık vermeyen tek sektör konumuna sokuyor. Tüm Türk imalat sanayinin cari açık verdiği düşünülürse bu durumu gerçekten mutluluk veren bir gelişme olarak görebiliriz. Yapılan tüm araştırmalar ve sektörel raporlar neredeyse birbirine tıpa tıp benzeyen sonuçlar ortaya koyuyor ve şaşmaz bir doğrulukta yapılan swot analizlerinde ortak bulgulara rastlanılıyor.

Hızla büyüyen bu sektöre baktığımızda, bu olumlu ilerleyişin doğru yönde devam etmesi için sektörü yaratan herkesin sanat gibi mobilya sektörünün de ürün ve hizmet dışında kültür üreten bir sektör olduğunu bilmek ve kabullenmek gibi belirli farkındalıkları olması gerekir. Bu sektör müşterilerine yepyeni yaşam biçimleri, yepyeni anlamlar ve önermelerde bulunur. Bu bağlamda duygusal hatta romantizmden bile bahsetmek mümkündür. Mobilya teknik bir iş ya da kabaca yapılan bir ticari anlayış olamaz. Yüreğinizi ve duygularınızı da içine kattığınız bir iş yapış biçimidir. Mobilya üretmek ve bu konuda hizmet vermek geleneksel tavrın dışına çıkıp alışılmışın dışında yepyeni bir tavır gerektirir.

Uluslararası pazarlarda her ülke sahip olduğu markalar kadar güçlü ve her sektör tasarım yeteneği kadar rekabetçidir. Bu bağlamda Türk mobilya sektörünü düşündüğümüzde sektörün rekabet ve büyüme gücünü düşüren kendimize sormamız gereken önemli unsurlar vardır. Bunlardan net olanları henüz markalaşma sürecinin çok yeni olması ve tasarım yeteneğinin çok zayıf olmasıdır. Peki, bunun yanı sıra mobilya sektörü yaratıcı insan kaynağından neden faydalanamaz? Bilgili insan kaynağını kullanabilme becerisi neden yetersizdir? Mobilya yalnızca bir eşya ya da fiyatla rekabet edecek bir mal mıdır? Öyleyse mobilya neden bu kadar değersizleştirilmiştir? Mobilya üretmek aynı zamanda bir kültür üretmek, yeni anlamla, yepyeni yaşam stilleri oluşturmaksa mobilyanın entelektüel sermayesini güçlendirmesi gerekmez mi?

Bundan böyle alışılmış pazarlama teknikleri ya da kurnazca kurgulanmış satış politikalarıyla, hızlı üretilmiş, ucuz fiyata ve rekabete dayalı bir anlayışla pazarda var olunamaz. Gün hızlı ve ucuz olanların değil yaratıcı ve sezgisel güçlerini ortaya koyabilen markaların günüdür. Sektörde kalıcı olabilmek için kreatif tüm süreçlerin doğru hesaplanıp yönetildiği, üretim odaklı ve maliyet kontrolü yerine ar-ge, tasarım ve pazarlama gibi daha temeli oluşturan unsurlar üzerinde yoğunlaşmak ve bu yeni döneme, yeni çağa, yeni vizyona kapılmak gerekmektedir. Mobilya üreticisi olan işletmelerin çok azı eğitime, ar-ge’ye, inovasyona yatırım yapmaktadır. Bu da dünyadaki rakiplere oranla geride kalmamıza ve uluslararası marka olamamamıza sebep olmaktadır. Üreticinin insan kaynağı yönetimindeki çok yönlü gelişmiş insan aramasındaki tutumdan vazgeçmesi gerekmektedir. Süreç içerisindeki her unsurun kendi alanında profesyonelleşmesine izin vermek ve organizasyonel kadroların bu kalitede şekillenmesine olanak sağlanmalıdır. Bundan böyle 2015 itibariyle firmalarımızın üretim kabiliyeti rekabeti yaratma ve yönetebilme, yenilikçi ve yaratıcı fikirlerini pazarda savunma ve katma değer yaratabilme becerisi, dünya ölçeğinde rakipleriyle olası bir kıyaslamada gerçek potansiyelini arttırmalıdır.

Türk tasarım hareketi bireysel çıkışlarla 60’lı yıllara dayanır. O güne kadar bireysel bir takım çıkışlar olduysa da, gerçek anlamda bilinçlenme 90’lı yılların başlarına dayanır ve 2002’li yıllarsa tasarımcıların ilk portföylerini oluşturduğu yıllardır. Markalaşma, kurumsallaşma ve çalışma standartları da 90’lı yılların sonu olarak kayda geçer. Peki, tasarım, arge/ürge, inovasyon, markalaşma gibi altını çizdiğimiz kelimeler ne anlama geliyor? Bugün çokça dillendirilen tasarım gerçekte nedir? Bunlar mobilya sektörünün olmazsa olmaz kriterleridir. Tasarım, markalaşma, kurumsallık da aslında 90’lı yıllarda başlayan hareketlerdir. Fakat bugün tasarımın ve bu saydıklarımızın halen sektörle bir araya gelmişliği tartışılır. Tasarımcı ve mobilya endüstrisinin, bir araya gelemeyişi bilinmektedir. Bunun nedenlerini tartışmaya açmak gerekir. Dünya ölçeğinde marka olmuş firmalarla aramızdaki farkı, onların yapıp da bizim yapamadıklarımızı, sektörü, genel ve dışarıdan analiz ederken artık içeride yönetimsel anlamda da araştırıp varsa yetersizliklerimizi tartışmalıyız.

O zaman bu noktada Türk mobilya sektörünün yapı sorunlarını belirlemek gerekir. Firmaların, tasarımcının kreatif yaratıcı tüm disiplinlerinin, markalaşma ve markanın kültürünün oluşturmasındaki rolü, kurumun kültürünün, oluşturulan entelektüel sermayesinin sürdürebilirlik anlamında firmaya katkısı tekrar tanımlanmalıdır.  Organizasyonel genel yapıların tümden değişmesi gereken yeni bir dönem başlıyor. İnsan kaynakları mobilyanın bir kültür ürettiği anlamında personelini eğitmeli ve seçmelidir. Tüketicinin gözünü ve ruhunu doyurabilen, okşayan ürünler ortaya çıkarabilmek gerekiyor. Bu da ancak teknolojinin gelişmişliğiyle ve tasarımcının yaratıcı ruhunun özgür kalmasıyla mümkün olabilir. Kreatif anlamdaki tüm süreçler yeniden prosedüre edilmelidir. Endüstriyel tasarımcılardan oluşan tasarım departmanları, mimari departmanlar, iç mimarlar, grafikerler, arge/ürge, görsel iletişim uzmanları, tekstil tasarımcıları, fotoğraf sanatçıları, mühendisler ve zanaatkârlar gibi tüm yaratıcı disiplinlerin bir arada idari yapıdan ayrı bir design centrede çalışmaları gerekmektedir. Bu oluşacak yeni merkez kendi içerisinde özerk bir art direktörlük tarafına yönetilmelidir. Kreatif tüm çalışmalar, idari işler, finans, tedarik yönetimi, IT sistemleri, pazarlama satışın dışında bırakılmalı ve kendi içinde özel bir yapıya kavuşturulmalıdır. Markanın pazarda konumlandırılması, müşteri segmentasyonunun, müşteri beklentilerinin, yenilikçi malzemelerinin ve trendlerin değerlendirilip yakın gelecekte olası politikalarının oluşturulup kararların alınması, uygulanıp kontrol edilmesi ve çıktıların analiz edilmesi gerekmektedir. Gelişmiş ülkelerle rekabette aramız açılıyor. Kas gücümüz, çalışkanlığımız, gözü kara girişimci ruhumuz batıyı yakalamaya yetmiyor ve aramızdaki fark her geçen gün artıyor. 17. Büyük ekonomi olmamız dahi yetmiyor.

  1. Kadrolar mobilya sektörünün içinden gelen yetişmiş insan kaynağıyla oluşturulmalı.
  2. Organizasyonel yapı kreatif ve idari işler anlamında yeniden düzenlenmeli.
  3. Firmalar kreatif anlamda özerk bir yapı oluşturmalı ve kreatif tüm çalışmalar firma içinde özelleştirilmeli.
  4. Tasarım ve ar-ge departmanları kurulmalı.
  5. Art direktörlük pozisyonu geliştirilmeli.
  6. Yenilikçi ürün geliştirme becerisi.
  7. Problemi saptamak, değerlendirmek, yürütmek ve yeniden tanımlamak gerekli.
  8. Gerçek anlamda inovatif çalışmaları destekleyecek ar-ge çalışmalarına başlanmalı.
  9. Tasarım departmanı prosedüre edilmeli.
  10. Tasarımın gerçekleştirilme süreçleri tanımlanmalı.
  11. Tasarım departmanıyla, ar-ge ve ür-ge arasındaki ilişkiler yönetilmeli.
  12. Firmanın en önemli çıktılarının yenilikçi ve rekabetçi fikirler olduğu bilinmeli.
  13. Dünyadaki rakiplerimizi inovasyon becerileri anlamında örnek almalı ve ürüne değil düşünce yapılarına odaklanılmalı.
  14. Trendsetter tavrı benimsenmeli ve trendler konusunda dünyayla entegre olunmalı.

Dünyadaki bu yetersizlik standartları anlamında 2000’li yılların başında yeni çalışma kültürünün ISO-2000 versiyonunda ar-ge ve tasarımla ilgili yeniden bir sistem (ya da revize edildi) oluşturuldu. Artık tasarım yani ürünün gerçekleşmesinde 7.madde dünyada çok önemli bir hal aldı. Bu bizim de söylediğimiz gibi tüm çalışma düzeni ve anlayışının yeniden prosedüre edilmesi demekti. Yeni bir çalışma anlamı tavrı, tüm Türkiye’de tasarımın örgütlenmesi, piyasalarda marka, kurumsal kimlik çalışmalarının başladığı yıllara denk gelir. Marka olma hakkında bilinçlenme düzeyiniz bu 15 yıllık period içerisinde tartışılır. Büyüme hızımızla, marka olabilme becerimiz aynı değildir. Sistem anlamındaki bu yetersizlik ya da bilinçsizliğin dışında fark etmemiz gereken sosyal anlamdaki bir takım global kompakt gibi öğretiler ve kriterler vardır.

Bu Makale 3. Doğa ve Ormancılık Sempozyumunda Sunulmuştur


5846 sayılı yasa gereği lütfen gerektiği gibi kaynak göstermeden alıntı yapmayınız

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir