Satranc

Share This:

Yönetimde Mühendislik Yaklaşımları

Dr. Sabit Tunçel (Mba)
Ağaçişleri End.Yük.Müh.
www.sabittuncel.com

1. Giriş

Ahşap sektöründe mühendislik hizmeti verecek teknik personelin yetiştiği üniversitelerimizdeki öğrencilerin, okul sonrası iş hayatlarında yaşayacakları olası problemlere nasıl yaklaşmaları gerektiği ve gelecekleri için kariyerlerinin nasıl şekillendireceklerini ele alacağım. Diplomayı aldıktan sonra esas zorlukların başladığı. Özellikle bu dönemden sonra rekabetin son derece acımasız olduğunu ve bu rekabetten galip çıkmanın yollarının neler olabileceğini paylaşacağım.

Öncelikle ahşap sektörünün durumuna kısaca değinerek nasıl bir sektörde rekabet ettiğimizi ve bunun koşullarını göreceğiz. Mühendisin bu sektörde neler yaptığını ve neler yapması gerektiğini detaylandıracağım.

2. Ahşap Sektörünü Tanıyalım

2.1. Sektörün Pazardaki Durumu

Yapılan istatistiksel çalışmalardan elde edilen verilere göre ülkemizin sanayi sektörleri içerisindeki sıralamasın da katma değer üreten dördüncü büyük sanayisidir.[1] Dolayısıyla bu büyüklük ve ürettiği katma değer açısından baktığımızda istihdam anlamında da oldukça büyük katkı sağlamaktadır. Yine TOBB 2012 yılı sektör raporuna göre. Kayıtlı firma sayısı 61.728 adet olarak tespit edilmiştir. Bu firmalarda direkt çalışan sayısı ise 258.213 kişidir.

Sektörün ihracat ve ithalat rakamlarını incelediğimizde ortaya çıkan tablo ülke ekonomisi açısından oldukça önemlidir. Ülkemizin mobilya dış ticareti 2001 yılından bu yana ihracat yönlü pozitif gelişim göstermektedir. Son 15 yıllık ihracatımız 9,7 milyar dolar, ithalatımız ise 5,6 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Böylece ahşap sanayinde dış ticaret dengesi %48’lik oranla cari açık vermeyen önemli sektörlerden biridir.[2]

Ancak bu rakamları dünya ölçeğinde karşılaştırdığımızda son derece yetersizdir. Şöyle ki; sektörün dünya ölçeğindeki mobilya üretim rakamlarına baktığımızda Ülkemiz dünya pazarından %1’lik bir pay almaktadır. Bu anlamda global pazardan en yüksek payı %25’lik oran ile Çin, %15 ile ABD, %8 ile İtalya ve %7 ile Almanya almaktadır. Kısacası bu dört ülke Dünya mobilya piyasasının %50’si ne hakimdir.

Sekil 1

Sekil 1

Şekil 1. Dünya Mobilya Üretiminde Ülkelerin Payları[3]

Bu verilerden de anlaşılacağı üzere sektörümüzün bu ölçekte rekabet edebilmesi için farklı açılımlar yapması gerekmektedir. Ülkemiz mobilya sektörünün tarihsel gelişimini incelediğimizde teknolojik olarak çok hızlı bir gelişim göstermiştir. 1980 yıllarında mobilya üretiminde tamamen konvansiyonel makinalar kullanılmakta ve emek yoğun üretim yapılmakta idi. Dolayısıyla rekabet şansımız yoktu. O dönemlerde sektörel fuarlar 10.000 – 20.000m2 alanlarda yapılırdı. Bu fuarlarda da çok tatminkâr bir ürün bulma şansıda çok düşüktü. Sektörde usta hâkimiyeti üst düzeyde idi. İdareci olarak çoğunlukla mimar veya iç mimarlar görev alırdı.

Bu boşluğu gören üniversite çevreleri;

Ağaçişleri Endüstri Mühendisliği adı altında Hacettepe Üniversitesinde ilk olarak sadece bu sektöre özel mühendis yetiştirecek bir bölüm açmışlar. Ancak bu bölümde yılda en fazla 4 veya 5 mezun vermesi ve bölümün kendisini iyi tanıtmaması nedeni ile 80’li yıllara kadar süren usta ve mimar hâkimiyeti, bu yıllardan sonra mezun sayısının artması ile piyasada mühendislerin yaptığı işlerin görülmesi ve bu sektöründe mühendislik yaklaşımı ile çok daha doğru ilerlediği görülmeye başlandı. Firmalarda mühendisler yönetimde yer almaya başladıkça teknolojik ve yönetimsel bazda gelişme ve fabrikalaşma başladı. Hacimsel büyümenin ötesinde yönetimsel ve teknik anlamda yapılan çalışmalar ile daha sistematik üretim anlayışının oturması ve üretimin evrak üzerinden takip edilebilir hale gelmesi ile birlikte planlama kavramı işlerlik kazanmaya başladı. Böylece dış piyasalar ile rekabet edebilecek mali ve teknolojik formüller üretildi. Bu dönem ile birlikte ülkemizde ciddi anlamda teknolojik yatırımlar yapıldı. Mobilya sektörü ve bu sektöre makine sağlayanlar en parlak dönemlerini yaşadılar.

Sektörün şu anki durumuna baktığımızda teknolojik olarak çok hızlı geliştiğini net olarak görebiliriz. Bu gelişim hızı yönetimsel anlamda teknolojiye ayak uyduramadı. İşletmelerimizden çok azı gerçek anlamda kurumsallaşma kavramını içini dolduracak çalışmalar yaptı ve dünya markası olma yolunda ilerliyorlar.

Şöyle çevremizdeki marka olmuş işletmeleri incelediğimizde, görüyoruz ki; hepsi belli bir sistem dâhilinde ilerlemiş ve kurumsal bir yapıya kavuşmuştur. Bu gelişimi sağlarken insan kaynağına gereken önemi vermek işletmenin geleceğinin inşasında büyük rol oynamıştır.

3. İnsan Kaynağının İşletmedeki Rolü

Teknolojinin doğru ve etkin kullanımı için kalıplardan kurtulmak yeniliğe ve araştırmaya açık düşünen sorgulayan bir yönetim mantığının oturtulması işletmenin gelişimine büyük katkı sağlamaktadır. Bunun işletmelerde uygulanabilir çalışma mantığını oluşturmak için en önemli nokta tüm çalışmaların analitik bir yapıda gelişmesini sağlamaktan geçmektedir. Sorunlara matematiksel model ile yaklaşmalı ve soruna değil çözüme odaklanmak gerekmektedir. İşletmelerde bu kültürün oturması öncelikle tepe yönetimin sonuçları analitik olarak değerlendirmesinden geçmektedir.

Biz mühendislere bu bağlamda büyük görevler düşmekte. Her çalışmayı mutlaka sebep sonuç ilişkisi ile çözmek ve yönetime analitik raporlamalar ile çözümü ifade etmek en etkili yöntemdir. Hangi sektör olursa olsun yaşanan sorunlar kişiye odaklı değil sistem odaklı olarak düşünülmeli ve sistem sorgulanmalıdır. Bu yapılırken mutlaka pareto analizi, balık kılçığı veya sebep sonuç diyagramları ve özellikle istatistiksel metotlar kullanılarak sorun/çözüm analitik olarak ortaya konmalıdır. Böylece sonuca daha hızlı ulaşılabileceği gibi alınacak olan kararlarda daha etkin ve uygulanabilir olacaktır. Hiçbir zaman günü kurtaran değil geleceği planlayan ve hatanın tekrarını önleyecek nitelikteki kararlar işletmeyi ileriye götürecektir.

Hepimizin yakından bildiği gibi işletmeler kar merkezli kuruluşlardır. Dolaysıyla karlılık işletmenin sürdürülebilirliği için önemli gerekçelerden biridir. Karlılığın arttırılması işletmenin tüm kısıtlarının en verimli şekilde kullanılması ile olmaktadır. Özellikle kapasitenin doğru ve optimum kullanımı için yapılacak her işlem karlılığı arttıracaktır. Kısacası işletmenin karlılığı verimlilik ile doğru orantılıdır. Verimlilik be kadar artar ise karlılık da aynı oranda artacaktır.

Diğer bir nokta ise;

Her işletmede yaşanan sıkıntıların başında kayıp zamanların doğru tespit edilememesi ve bu nedenle bu kayıpların ortadan kaldırılamayışından kaynaklanan verimlilik kayıpları mevcuttur. Tam burada mühendislere düşen görev bu kayıp zamanları ortadan kaldırmak ve etkin süre içerisine dâhil etmektir. Her ne iş olur ise olsun eğer bir üretim yapıp ortaya ürün çıkıyor ve bu ürünü nihai tüketicinin beğenisine sunuyorsanız. Tüketici bu ürünün oluşumunda ortaya çıkan kayıp zamanlara bedel ödemek istemiyor. Örneğin üretim için gerekli olan makine ayarı işletmeler için kayıp zaman, bu zamanı ne kadar aşağıya çekerseniz karlık artacağı gibi rekabette öne geçeceğiniz de bir gerçektir. Örnekte kısaca ifade etmeye çalıştığım gibi parça taşıma, kesici takım değişimi vb. tüm faaliyetleri kayıp zaman olarak görmek ve bunları yok etmek yok edilemiyor ise en kısa sürede çözümleyecek yöntemi geliştirmek gerekmektedir.

Verimliliği etkileyen diğer unsurlardan biride iş gücünün yaşı, cinsiyeti ve eğitim düzeyidir. Eğitim düzeyini yükseltmek işletmelerin alacağı kararların daha etkin ve uygulanabilir olmasını sağlayacaktır. Öneri sisteminin işlevselliğinin artması ile birlikte verimlilikte yükselecektir.

4. Rekabette Var Olabilmek

Piyasanın rekabet koşularında istikrarlı gelişimi sağlamak sadece tüm kısıtları verimli kullanmak ile olmuyor. Yapılması gereken üretilen ürünün doğru bir fiyat ile piyasaya sunulabilmesi ve bu fiyatın tüketici tarafından kabul görmesi gerekir. Bunun içinde yine analitik yaklaşım çok önemli, ürün maliyetini doğru analiz edebilmeli ve bu analizlerin sonucunda doğru satış rakamlarına ulaşabilmek rekabet açısından önemlidir. Doğru satı rakamı için işletmenin tüm girdileri tespit edilecek olan dağıtım anahtarı ile yapılmalıdır. Bunun için her işletme kendi dağıtım anahtarını tespit etmeli ve bunun temelini oluşturan maliyet analiz algoritmasını oluşturmalıdır. Üretim işletmelerinde somut olarak görülebilen giderler, ürünü oluşturan hammadde, yarı mamul ve sarf malzemelerin tespiti ve bunların ürün üzerindeki yansımalarını bulmak son derece kolay. Önemli olan ürünün oluşumunda harcanan işletmenin diğer girdilerini ürün üzerine doğru yapılacak olan maliyet çalışmasında dağılım doğru kurgulanır ve gerçek veriler üzerinden hareket edildiğinde maliyeti arttıran kayıp zamanların da ürün üzerinde ki etkisi görülecektir.

Rakipleriniz ile aynı ürünü aynı malzemeleri kullanarak yapıyor olmak farklılık yaratacak yeni unsurlar bulunmasını zorunlu kılmaktadır.

5. Sadece Verimli Çalışmak Yeterli mi?

Özellikle üretim işletmelerinde üretimin verimliliğini arttırmak veya bunun için çaba harcamak yeterli değil. Verimli çalışmanın yanı sıra çözüm odaklı olmak ve soruna değil çözüme yönelmek, sorunun kök sebebine inebilmek ve onu ortadan kaldıracak yöntemleri geliştirmekte verimliliğe olumlu etki sağlayacaktır. Her şeyden önce işletmenizde mutlu çalışanlar yaratmalısınız. Aksi takdirde belirli bir süre sonra robotlaşan çalışanlar ve monoton iş hayatı olan personeliniz olacaktır. Bunun sonucunda iş bıkkınlığı oluşacaktır.

Bu ve benzeri olumsuzlukları ortadan kaldırmak için işletmede oluşan herhangi bir sorun veya problem karşısında, ya da hatalı imalat durumunda. Bu kimin suçu sorusu yerine, sistemin neresinde hata var da bu sorun oluştu diye bakmak gereklidir. Eğer yönetici bu kimin hatası diye yaklaşımda bulunursa birçok bahane dinleyecek ve birisini bu konuda suçlayacak ve işverene karşı o an için sorunu çözmüş gibi görünecek. Oysa ki; sorun devam ediyor. O soruna neden olan gerçek sebep ortadan kaldırılmadı. Dolayısıyla bu sorun ileride yine tekrarlanacak yine bir takım cezalar verilerek tekrarının önleneceği sanılacak. Kısacası bu kısır döngü gerçek kök sebep bulunup ortadan kaldırılmadığı sürece devam edecektir.

Bu yaklaşım çalışan da olumsuz etki yaratacağı gibi işine olan özenini de azaltacaktır. Yöneticilikte en temel unsur çalışanın önündeki engelleri kaldırmak ve onu doğru yönlendirerek en yüksek verimi alacak yöntem/yöntemler geliştirmektir. Ancak bu ifade sektörümüzdeki birçok yönetici tarafından yüksek sesle konuşup kendini haklı çıkartmak olarak algılanmaktadır. İşte; yanlışta burada yapılmakta. Yönetiminizdeki insanlar sizin koltuğunuza değil bilginize saygı duymalıdır. Bunun da tek yolu karşınızdakini dinlemek ve söylediklerini doğru analiz etmekten geçmektedir. Yönetici egolarından uzak analitik düşünen ve yenilikçi bakış açısını benimsemiş, sürekli daha iyiyi bulma çabası içerisinde olmalıdır. Her şeyi ben bilirim benim dediğimi yapacaksınız tavrı gerçek bir yöneticide olmamalıdır.

Kısacası insan davranışları ve insanın yönetim becerisi teknoloji ne kadar gelişir ise gelişsin, işletmelerin en önem vermesi gereken konuların başında gelmektedir. Teknolojinin gelişimi ile birlikte nitelikli çalışan insan ihtiyacı da aynı oranda artmaktadır.

5846 sayılı yasa gereği lütfen gerektiği gibi kaynak göstermeden alıntı yapmayınız.!

[1] TOBB Sektör 2012 Raporu
[2] TOBB Sektör 2012 Raporu s.30
[3] Kaynak: CSIL 2011

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir