Share This:

Türkiye de Mobilya Tasarımı ve İnovasyon

Yrd.Doç.Füsun Curaoğlu
 Anadolu Üniversitesi

20.yüzyıl, teknoloji ve bilimin birbirlerine paralel hızda gelişme gösterdiği bir yüzyıl olmuş ve bu gelişme ile insanlık, uygarlık tarihinde ki ilerlemesinde en hızlı gelişmesini gerçekleştirmiştir.

21.yüzyıl ise kendi kimliğini 20.yüzyıldan devraldığı sosyal, toplumsal, teknolojik, ekonomik dinamikler çerçevesinde yapılandırmaya başlamış ancak kavramların ve alanların birbirlerine yakınlaşması, tanımlanmış anlam sınırlarının yok olması gibi birçok etmen kendi dinamiği içerisinde karmaşa yaratmıştır (Curaoğlu 2007 ).

21.yüzyılın beraberinde getirdiği en önemli toplumsal değişim olan küreselleşme kavramı yaşantımıza yerleşmiş ve ‘’küresel köy’’ kavramı günlük terminolojide yerini almıştır. Küreselleşme ile birlikte, gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler arasında işbirliği imkanları genişlemiştir. Ülkeler arasında ticaret sınırlarının önündeki engeller giderek azalmaya ve ortadan kalkmaya başlamış, uluslararası ticaret hacmi genişlemiş, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere yüksek teknoloji transferi artmış, uluslararası finans piyasaları gelişmiş, ülkeler arasında işgücü akımı hızlanmış, yabancı sermaye akışında önemli gelişmeler yaşanmıştır. İşte bu ilişkiler, “global ekonomik entegrasyon” adı verilen bir olguyu gündeme getirmiştir. Global ekonomik entegrasyon, kısaca, ülkeler arasında mal, emek ve sermeye hareketlerinin artırmış ve ülkelerin ekonomik işbirliği alanlarını genişletmiştir (Hatan –Şen).

Dünya ekonomilerinin iyi ya da kötü sıkı bir biçimde birbirlerine bağlı olmaları gerçeği rekabetin yanında güç birliğini de zorunlu kılmıştır. Hiç kimse, artık kendi kendine yeterli değildir. Biliyoruz ki dev şirketler küresel ölçekte ortaya çıkmakta ve faaliyet yürütmektedirler. Dünya pazarlarında alım satım yapmaktadırlar.

Ancak bu sadece bir serbest ticaret meselesi değildir. Bu bir kültür meselesidir ve ülkeden ülkeye dolaşan yalnızca çelik, petrol ya da otomobil değildir.

Tüketiciler kültür ürünlerini de alıp satmaktadırlar. Örneğin; Macaristan da’ki bir çocuğun televizyonda bir spor ayakkabısı gördüğünü ve ona sahip olmak istediğini düşünelim. Ayakkabılar büyük olasılıkla bir Alman şirketi için bir İtalyan tasarımcı tarafından tasarlanmıştır. Ve büyük olasılıkla Malezya’da üretilmiş olacaklardır. Ayakkabıların Budapeşte’de bir mağazada görülme olasılıkları ise çok yüksektir.

Bu nedenle 21.yüzyıl’da hemen her toplum birbirine bağlıdır ve bu bağlılık küresel bir kültür yaratırken küresel ekonomiyi de biçimlendirmektedir.

Çünkü bilinen gerçek şudur ki; bir otomobil artık ot yerine petrolle koşan daha hızlı bir at değildir ve bir bilgisayar, hızlı, güvenilir ek bir makine ya da daktilo değildir. Artık her bir ürün ülkeler arası dolaşmakta ve gerçekte her biri aslında bir kültürün pazarlanmasını sağlamaktadır. Bu nedenle her ürün bir kültür taşıyıcısıdır.

Bu nedenle tasarım/tasarlanmış ürün – küreselleşmenin gerekleri içerisinde–işletmelerin aynıdanlıktan sıyrılmak, farklılaşmak ve rekabet üstünlüğü elde etmede ayırt edici rekabette en önemli gücü olmaktadır.

Çünkü tasarım hayatın her yerindedir ve küresel pazarın rekabette öncelik yaratan baş aktörüdür.

Genel anlamda içerisinde tasarım kavramını tanımlayacak olursak;

Etimolojik olarak “Tasarım” “İtalyanca” ”Disegno” kelimesinden gelmektedir. Rönesans döneminde bir çalışmanın eskiz ve çizim ile anlatılmasını ifade etmektedir. Ve eskiz ve çizim ile anlatılan bu çalışmanın temelinde mutlaka bir idea – bir kök vardır.

Özellikle endüstri devriminden sonra

Tasarım,
Tasarlanmış nesne,
Tasarlanmış obje,
Tasarlanmış ürün

Kavramlarının tümü endüstriyel tasarım sürecini içeren tüm kavramlara karşılık gelmektedir.

Bugün genel olarak Tasarım; yaşam döngüsü içerisinde yaratıcılık eyleminin nesne, süreç, servis ve bunların ait oldukları sistemler içerisinde çok yönlü kurgusu olarak tanımlanır.

AMAÇLARI

  • TASARIM;
  • YAPISAL
  • İŞLEVSEL
  • ORGANİZASYONEL
  • ESTETİK
  • EKONOMİK

İLİŞKİLERİN

  • GLOBAL ETİK (Çevresel faktörler)
  • TOPLUMSAL ETİK (Kullanıcı-Üretici-Pazar Koşulları)
  • KÜLTÜREL ETİK (Globalleşmeye karşı kültürel değerlerin korunması)
  • ESTETİK
  • VE KULLANICI MUTLULUĞUNU (REFAH PAYI / KONFOR DÜZEYİ ) HEDEFLER.

Bu yaklaşım ve tanımlar çerçevesinde tasarım; bugün medyada bize ezberletilmeye çalışılan tüketim mallarının renkli dünyası ile sınırlı olmayıp tankları, roketleri, cerrahi aletleri, uyduları, uçakları, tekneleri, armatürleri, mobilyaları da kapsamaktadır.

Çünkü her şeyden önce artık içinde bulunduğumuz toplum telefon–bilgisayar–antibiyotikleri kullanan ve üzerine birkaç eski cihaz yapıştırılmış eski toplum değildir. Bilgiye kolaylıkla ulaşılabilen, tüm gelişmelerin haberinde ve farkında olan, yenilikleri ve değişimleri kolay algılayabilen yeni bir toplumla birlikteyiz.

Bu değişim ve dönüşümle birlikte hızla tüketen ve her eskitmeden tükettiğinin yenisini ve farklısını isteyen bir toplumla da birlikteyiz.

Çok oyunculu yeni bir sistemin içerisinde tüketicinin de talepleri ve beklentileri hızla değişmektedir. Günümüzde tüketicinin temel beklentisi–geçmiş yüzyılda olduğu gibi gereksiniminin karşılanması değil–kendi konforunu sağlayacak ve kendisini farklılaştıracak / farklı hissettirecek ürünlere sahip olmaktır. Bu çerçevede de Türkiye ‘ de farklı tasarım alanları gelişme göstermekte ve bu ilerleme sektörel olarak da gözlemlenmektedir.

Bu yaklaşım içerisinde endüstriyel tasarım ve içmimarlık disiplinlerinin entegre oldukları ortak bir alan olarak mobilya tasarımı da Türkiye ‘de de yükselen bir trend içerisindedir.

Değişen kullanıcı profili mobilya sektöründe hızlı bir değişime ve dönüşüme alt yapı oluşturmuştur.

Fotoğraf 1. Milano Mobilya Fuarı 2007

Fotoğraf 1. Milano Mobilya Fuarı 2007

Öncelikli değişim tüketicinin mobilyadan beklentisindedir. Bugün kullanıcı dayanıklılık, kullanım kolaylığı, işlevsellik, esneklik, modülerlik, kalite gibi temel beklentilerine ek olarak mobilyayı bir statü, sanatsal bir obje, farkındalık yaratma aracı olarak da görmek istemektedir. Mobilya sadece oturma- dinlenme- uyuma ya da depolama gibi temel fiziksel gereksinimlerini karşılayacağı bir ürün olmanın çok ötesinde kullanıcısını/içerisinde yer aldığı mekanı toplumsal ayırt edici bir prestij ürünü haline gelmiştir.

Fotoğraf 2. Milano Mobilya Fuarı 2007

Fotoğraf 2. Milano Mobilya Fuarı 2007

Çünkü bugün mobilyanın kullanıcısına/içerisinde yer aldığı mekânlara–içerisinde yer aldığı tüketim toplumu kapsamında–önemli bir değer katmakta, diğerinden ayırmakta ayrıştırmaktadır. Bu sebep-sonuç ilişkisi yeni yüzyıl kullanıcısının en fazla talep ettiği bir girdidir.

Bu yaklaşım çerçevesinde mobilya tasarımı, sektörün ilerlemesi ve rekabet ortamının yaratılabilmesi ve bu ortam içerisinde uluslararası piyasalarda yer alacak işletmelerin çoğalabilmesi için öncelikli olması gereken ancak Türkiye’de yıllarca göz ardı edilmiş temel gerçektir.

Gerçekte Türkiye’de mobilya sektörü çok eski bir geçmişe sahip olmasına rağmen yıllarca kendisine yatırım yapmamış–diğer tüm sektörlerde olduğu gibi–yurt dışı fuarlarından ya da kataloglardan alınan modellerin (tasarımlar) aynı / tıpatıp üretimi ile varlığını devam ettirmiştir.

Zanaatkârlık boyutunda çok değerli usta üreticilerin yer aldığı bu sektörde gerek neredeyse ilk kuşakların hala işin başında olmasından ve geleneksel işletme anlayışını terk etmemiş olmasından gerekse endüstriyel üretim boyutuna geçişte gerekli olan sermaye sıkıntı ve bu yaklaşımla tasarım / tasarımcı kavram / kimliklerine uzak durmaları nedeniyle uluslararası pazarda Türkiye gerekli rekabet koşullarına sahip olamamıştır. Ayrıca devlet politikaları içerisinde örneğin tekstil sektörüne sağlanan ayrıcalık ve kolaylık mobilya sektörüne temin edilmemiş, bu nedenle sektörün kendini geliştirmesine alt yapı olabilecek ekonomik destekler/kolaylıklar sağlanamamıştır.

Bugün baktığımızda Türkiye’de mobilya sektörü çoğunluğu rekabet gücünün az olduğu küçük işletmeler ile uluslararası piyasalarda “marka” olan / rekabet edebilen çok az sayıda firmalardan oluşmaktadır.

Aynı nicelik ve nitelik sorunu malzeme ve üretim yöntemleri için de geçerli olmaktadır. Sadece ahşap malzeme ağırlıklı olan sektör, son yıllarda çelik, alüminyum, cam, plastik gibi farklı malzemelere de yönelmiş olmasına karşın, teknolojik yeni malzemelerin kullanımına geçilememiştir.

Resim 1. Klasik Ahşap Mobilya Örnekleri (Shakers)

Resim 1. Klasik Ahşap Mobilya Örnekleri (Shakers)

Oysa İstanbul, Ankara, Eskişehir, İnegöl ve son yıllarda Kayseri mobilya sektörünün Türkiye’de ki öncü kentleridir. Birçoğu küçük ve orta ölçekli olan işletmelerden yatırımını öncelikli olarak tasarıma ve tasarımcıya ayıran ve bu noktada özelleşen firmalar tasarımın rekabetteki gücünü inovativ olarak kullanmakta ve sadece ulusal değil uluslararası pazarda öncelikli konuma gelmektedir. Koleksiyon–Atölye Derin–Çilek mobilya bu işletmelerin sadece bir kaçıdır.

Çünkü Türkiye’nin mobilya sektöründe rekabet ortamında yer alabilmesinin en önemli gerçeği bir vizyona sahip olmasıdır. Bugün piyasalarda artık çok fazla sayıda ve çeşitte ürün bulunmaktadır. Yeni ürünün kullanıcının dikkatini çekme olasılığı çok düşük olmakta ve.

aynıdanlaşma da önemli bir sorun olarak karşılarında durmaktadır. Aynılaşma sorunundan kurtulmanın yolu ise farklılaşmaktır (A.Kırım ).Farklılaşmada ise İnovasyon ile mümkündür. Türkiye’de mobilya sektörü için gerek tasarım sürecinde gerekse işletme yönetimi sürecinde İnovasyon öncelikli olmak zorundadır.

İnovasyon, daha önce sizin düşündüğünüz anlamda kimsenin aklına gelmemiş bir ürün, hizmet ve ya iş modeli özelliklerini hayal edip bunları hayata geçirmekle ilgili olan yaratıcı faaliyetlerin sonuçlarına verilen isimdir. Bugüne kadar kimsenin akıl etmediği ancak sizi farklılaştırma neticesi getirecek olan tüm yenilikler İnovasyon olarak tanımlanmaktadır (A.Kırım).

Bu yaklaşım çerçevesinde Türkiye’de mobilya sektörünün ilerlemesi, ulusal ve uluslararası pazarda rol alabilmesi için sektörün genelde bir yenilileşme anlayışına girmesi gerekmekte ve İtalya’da 80’li yıllarda başlayan bir devlet destekli gelişim süreci başlatılması gerekmektedir. Ancak bu uzun vadeli planların gerçekleşmesinin zaman alacağı da bir gerçektir. Bu açıdan bölgesel kalkınma planları öncelikli ele alınmalıdır.

Yukarıda ifade etmeye çalıştığım geniş kapsamlı ve zorlu süreci içeren değişime geçebilmek için sistemin zorlanması ve yapılacak dönüşümün zorunlu kılması gerekmektedir. Bunun için de öncelikle her mobilya işletmesinin değişimi öncelikle kendi işletmesinden başlatması ve inovativ değişim/gelişim sürecinde tasarıma yatırım yapması gerekmektedir. Bu noktada yapılacak küçük alt yapı destekleri mobilya sektörünün önünü açarken faydalı bir rekabet yaratacaktır.

Son olarak derslerimde de verdiğim bir örneği sizinle paylaşmak istiyorum. Bugün biliyoruz ki orta ölçekli bir işletme kurmak çok büyük yatırımlar gerektirmemektedir. Üretim ekipmanlarının da Türkiye’de de üretiliyor olabilmesi maliyeti oldukça düşürmüştür. Bu açıdan yan yana yer alan iki işletme artık donanım açısından büyük farklılıklar göstermemekte ve alt yapı olarak eşit koşullarda rekabete başlamaktadır. Ancak işletme mantığında tasarıma, işletme içerisinde tasarımcıya öncelik veren firma her zaman rekabette öncelikli konumda olacaktır. Aksi takdirde geleneksel düzenin bozulmaması mobilya işletmelerini en fazla ikinci nesil’e kadar taşıyabilecektir.

5846 sayılı yasa gereği lütfen gerektiği gibi kaynak göstermeden alıntı yapmayınız

 Kaynakça

AKTAN C.C. ve ŞEN,H. Globalleşme, Ekonomik Kriz ve Türkiye, Ankara: TOSYÖV Yayınları
CURAOĞLU,F. Disiplinler arası İlişkilerde Kimlik Sorunu ve İçmimarlık Eğitimi, 1.Ulusal İçmimarlık Kongresi, İ.T.Ü. 2007 .
FIELL,C. Ve P. Designing the 21st Century , Taschen 2001
KIRIM, A. İnovasyon, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2006

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir